Bırakıp kaçmak için bile geç…
Mayıs 21st, 2007“İstirahatim, keyfim, arzum istediği müddetçe görevime devam edebilirim” diyerek şahsi tercihleri dışında hiçbir kuvveti dikkate almayacağını beyan etmiş “seçilmiş” bir yöneticiye alternatif öneri sunmanın zor olduğunun farkındayım. Yine de taraftarların verdiği gazete ilanları, seri Fenerbahçe mağlubiyetleri, Ali Sami Yen’de utanç gecesi derken içimdekini söylemek mecburiyetindeyim.
“Sayın Özhan Canaydın, bugünlerde istifa etmeyi aklınızdan bile geçirmeyiniz.”
Fenerbahçe’nin eğlence kaynağı olan eski ezeli rakip, Ankara kulislerinde top gibi ordan oraya şutlanan kulüp, Derbi maçlarda dahi tribünde yerini boş bırakan Başkan,Galatasaray Lisesi’nin, Kulübümüzü esir alan köhne bir zihniyetin kalesi gibi algılanmasına yol açan Başkan gibi nahoş sıfatların hepsi bir yana !
Tribünlerin alaşağı ettiği Başkan yaftasını bulunduğunuz makama yapıştırırsanız, sizden sonra
geleceklerin de başında taraftarın sopası sallanacaktır.
Sizden sonraki Başkanlar, taraftara şirin görünmeyi her şeyin önüne koyacaktır. Galatasaray’ın menfaatleri için verilmesi gereken kritik kararlar, uzun vadeli planlar cazibesini yitirecek; bu kulübü yönetenler septik, sinik ve korkak olacaklardır.
Cesaretin olmadığı yerde vizyon, vizyonun olmadığı yerde büyük başarı olmaz. Galatasaray’a bu kötülüğü yapmayacağınıza eminim.
Bundaki sonrası için görebildiğim kadarıyla 3 alternatifiniz var
1) İsmi havalı, performansı şüpheli pahalı bir yabancıyı bir hafta içinde İstanbul’a getirirsiniz.
Bugün size sırt çeviren ama zamanında çok ekmeğinizi yemiş olan birtakım profesyonel taraftarları havaalanına yığarsınız. Medya kanallarınızdan “yeni transferimiz falanca filanca 10 HAGI eder, güzel günler yakında, Seyrantepe parmak ısırtacak” benzeri haberler yayarsınız İhtiyaç halinde harcamak üzere tribünlerin sevgilisi Bülent Korkmaz’ı futbol takımının başına getirirsiniz. Eric Gerets’in tazminatını da şahsi servetinizden ödeyerek “verdimse verdim, n’olcek?” diye Süleyman Demirel tarzı gürlersiniz.
(Sizden istirhamım Galatasaray’a zarar vermemek adına birinci seçeneği kullanmama inceliği göstermenizdir.)
2) 2008 Mart’ında aday olmayacağınızı, sarı-kırmızı siyasetten çekileceğinizi açıklarsınız (65 yaş siyasetten emekli olmak için erken bir yaş değildir, kimse sizi şimdiden irade beyanında bulunduğunuz için de eleştiremez)
3) Sağlık sorunu gibi mücbir sebep yaratıp birkaç ay sonra görevden affınızı isteyerek, değişim sürecini başlatırsınız. ( taktik bir çözümdür, sağlık sorununuz olmasa da, bu manevrayla gündemi değiştirebilirsiniz )
Maalesef kulübümüzde sıklıkla başvurulan “görmedik,duymadık, bilmiyoruz”.. “bana ne, neme lazım, ne çıkar” üçgenleri artık geçersizdir.
Milyonları peşinden koşturduğu, en azından yakından ilgilendirdiği için Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri sayılan Galatasaray’ın taraftarına ister müşteri deyin, ister sosyal paydaş..Farketmez.
Müşteriyse velinimet sayılır, sosyal paydaşsa söz hakkı vardır. Söz söylenince dinlemezsiniz, bağırırlar. Bağırınca kulak vermezseniz, öfke patlar. Öfkeyi kale almazsanız, saldırganlık galebe çalar. Biz şu an saldırganlık boyutundayız.
Sayın Başkanım, Fenerbahçe maçı sonrası kapısında Galatasaray bayrağı dalgananan bir binayı, yine Galatasaraylılardan korumak için yüzlerce polis seferber olmuşsa artık kayıtsız
kalamazsınız. Bu noktaya gelinmesinde birçok kişinin hatası vardır ama siyasi sorumluluk sizdedir.
Eğer “dünya yansa umurumda değil ben 1615 oyla Başkan seçildim, kimseyi de dinlemem” derseniz; 1615 oyun Dernekler Kanunu’na göre Başkan seçilmeye pekala yeterli olduğunu ama milyonları arkasından sürükleyebilen bir sivil toplum kuruluşunun muktedir lideri olmaya asla yetmediğini gösterecek nice çirkin olaylar ve örneklerle karşılacağımızı söylemeliyim üzülerek..
Gereğini yapacağınıza inanmak istiyorum ve bunca eleştiriyi, uyarıyı yıllarca sadece not ettikten sonra cinnet geçiren taraftarı bugün bahane edip istifa etme lüksünüz olduğuna da inanmıyorum.