» Gemi tek, amiral çok olunca…

Gemi tek, amiral çok olunca…

Galatasaray Üniversitesi rektörü, iki buçuk satırlık bir yazı ile Galatasaray Lisesi müdürünü görevden almış. Hep böyle oldu. Camiamızın ileri gelenlerinden bir kaç büyük adam, camianın tabanının ne düşündüğünü hiç araştırmadan, tartışmaya açmadan camiamızla ilgili kararlar aldı.
 
Üniversite de böyle kuruldu.
 
Eminim, Galatasaray Üniversitesi’nin kurulduğu yıllarda, GS camiası içinde "yönetilen" konumunda olan büyük bir çoğunluğun Lise ve Üniversite arasındaki bağlantının işleyişi konusunda pek bilgisi yoktu. Çünkü bu konuda bilgilenmelerine gerek görülmemişti.
 
Üniversite kurulduktan sonra öğrendiğimize göre Galatasaray Lisesi  Galatasaray Üniversitesi'nin bir parçası,  akademik bir birimi haline gelmiş. Tıpkı bir fakülte gibi. Ancak eğitim ve öğretim hizmeti açısından  fakülteler gibi Üniversiteler Kanunu’na  değil, tüm liseler gibi milli eğitim mevzuatına bağlanmış.
 
Ve söylendiğine göre Galatasaray Lisesi bu yapının kurulabilmesi sonucunda iktidardaki hükümetlere göre değişen birtakım keyfi uygulamaların dışına taşınıp mali açıdan rahatlayabilmiş..

Yani Üniversite’nin asıl kuruluş amacı, Lise’yi koruma şemsiyesi altına almakmış.
 
Ancak bugün gelinen noktada şemsiye ters dönmüş durumda.
 
Üniversite ve Lise arasında olması gereken uyumun anahtarı  tamamen bireylerin elinde olup, yeri geldiğinde iktidar kavgasına dönüşmeye çok müsait.
 
Üstelik, eskiden sadece Milli Eğitim tarafından denetlenen Lise, şimdi hem rektörlüğün hem Milli Eğitim' in denetimi arasında sıkışıp kalmış durumda.
 
Öyle ki; gelinen nokta Lise müdürünü  çaresiz kılarak, Galatasaray Lisesi Müdürlük makamının saygınlığının zedelenmesine seyirci kalmak durumunda bırakıyor. Veya çareyi Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde aramak çıkar yol halini alıyor. Hani şu değişen hükümetlere göre olası keyfi uygulamalarının dışında kalmak istediğimiz Milli Eğitim Bakanlığı’nın…
 
Bizlere de, iktidar kavgası yapanlardan bir tanesini seçmek kalıyor.
 
Ben kendi adıma bu iktidar kavgasına şahit olurken, olaya yönetenlerin değil yönetilenlerin gözünden bakmayı tercih ediyorum( Çetin Altan'ın kulakları çınlasın).
 
Galatasaray camiasının sıradan bir  mensubu olarak, naçizane  bir analiz yaptığımda şunu görüyorum:

Galatasaray Lisesi müdürü bundan önceki rektörle çalışırken her şey güllük gülistanlıktı. Çünkü eski rektör aynı zamanda eski Lise Müdürü olduğu için ayrıca Lise’yi yönetmek gibi bir derdi yoktu. Rektör patrondu. Ama Lise’nin başına gelen yeni müdür onun izinden gittiği müddetçe, bu durumu kimsenin gözüne sokmaya gerek yoktu.
 
Yeni rektörün de Lise’yi yönetmek gibi bir derdi yok. Ancak, kendisi hukukçu olduğundan olsa gerek, daha önce kanunlarla belirlenmiş erkini kullanıp Galatasaray piramidinin en üstünde görünmeyi istemek gibi bir zaafı var. Bu yüzden Lise müdürlük makamının saygınlığını zedelemiş olmayı bile umursamadan, müdürü görevinden alarak Üniversite’nin; dolayısı ile kendisinin; kayıtsız şartsız "patron" luğunu tüm camianın gözüne gözüne ilan etti.
 
Elbette bu durumda makamı yanında, şahsen de hırpalanmış olan Lise müdürü de zaaf göstererek, görevi sırasında kendisini Galatasaray Lisesi'nden  devrecilik anlayışını silmeye adadığını unuttu. Ve  camiaya yapması gereken açıklamayı sadece kendi devre arkadaşlarına layık gördü.

Devresine yazdığı açıklamada; bu kriz ortamında, kendisinden sonra gelecek olan müdürün "rektörün sadık bendesi olarak" gözükeceğini ilan etti. Böylece, henüz tayin edilmemiş, kim olacağını en azından biz yönetilenlerin bilmediği müstakbel müdürün şahsında, bir kere daha Galatasaray Lisesi müdürlük makamının onuru zedelendi.
 
Bizler de internet sitelerinde tartışıyoruz:
-İmzalıyor musun, imzalamıyor musun?
-Neyi?
 

Ozcan Yetis 110